Doğru ve sağlam düşünebilmenin yolu, kavramları doğru algılamak ve birbirine karıştırmamaktır. Kelimelerin tarihî derinlikleri bu açıdan önemlidir.
Bir kelimenin ne kadar derin geçmişi varsa, ifade ettiği kavram da o kadar oturmuştur.
Yeni kelimeler kavram karışıklığına müsaittir. Eski kelimelere yeni anlamlar yüklemek de kavram kargaşasına yol açabilir. Gerek yeni kelimeler, gerek eski kelimelere yüklenen yeni kavramlar ancak zaman içinde oturabilir.
Yukarıda yazdıklarımın konusu, dilin bizatihi kendisidir. Bu yazıda meseleye dili kullananlar açısından bakmak istiyorum.

Kelimeler ve onların ifade ettiği kavramlar ne kadar açık, ne kadar oturmuş olursa olsun, onları kullananlar dikkatli olmazlarsa yine kavram kargaşası ortaya çıkar. Bu sebeple dili kullanırken dikkatli olmak, kavramları birbirinden ayırmak zorundayız.
“Akraba” ve “hısım” kelimelerine bakalım. Mecaz anlamları bir yana akraba, “kan bağıyla birbirine bağlı olan kimseler” için kullanılır. Hısım ise “evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler”i anlatır. Dolayısıyla “kayın birader” için akraba kelimesini veya “dayı” için hısım kelimesini kullanmak doğru değildir.
Soy, ırk, millet kavramları son zamanlarda çok karıştırılmaktadır. Soy, “bir atadan gelen kimseler topluluğu” anlamındadır. Dar anlamda, “sülale” kavramını karşılar. Geniş anlamda aynı atadan geldiği kabul edilen millet fertleri için kullanılır.
Irk, “kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu” demektir. Bu anlamda siyah, beyaz, brakisefal, dolikosefal ırklardan söz edilebilir. Biyolojide canlı türlerinin alt bölümleri de ırk kelimesiyle ifade edilir.

Sözlüğünü 1900 yılında yazan Şemseddin Sami, ırk kelimesinin üçüncü anlamı olarak “nesil, sülale, zürriyet, nesep” kelimelerini vermiştir. Biyolojideki alt tür (cins, nevi, şube), Şemseddin Sami’de beşinci anlamdır. Soy kelimesinin ilk anlamları da Şemseddin Sami’de “ırk, nesep, ecdat, sülale, zürriyet”tir.
Görüldüğü üzere 20. yüzyılın başlarında ırk kelimesinde “soy” anlamı hâkimdir.
İsiklal Marşı’nda ve cumhuriyetin ilk yıllarında ırk, daha çok “soy” anlamında kullanılmıştır; Türk ırkı sözleriyle “Türk soyu, Türk milleti” kastedilmiştir.
İnsanlar için ırk kelimesinin “kalıtımsal ortak özellikler”i ifade eden anlamı, fizik antropolojinin yaygın olduğu 1930’lu, 1940’lı yıllarda baskın hâle gelmiştir.
Bugün de bu anlam baskın anlamdır ve Türkçe Sözlük’te ilk anlam olarak verilmiştir. Bu sebeple Nihâl Atsız ile Nejdet Sançar da son yazılarında ırk yerine soy kelimesini tercih etmişlerdir.
Millet kavramı ise “soy” ile ilgili olmakla birlikte soydan farklı bir kavramdır. Milletin çeşitli tarifleri arasında bence en kapsayıcı olanı ortak mensubiyet şuuruna bağlı olan tariftir. Aynı milletten insanlar arasında soy, dil, tarih, vatan, kültür, din vb. ortaklıklar olabilir. Önemli olan insandaki mensubiyet şuurudur.
Ortaklıklardan birinin varlığı dahi mensubiyet şuuru için kâfi gelebilir. Aksi de mümkündür; ortak olmayan sadece bir özellikten dolayı bir insan kendini bir millete mensup kabul etmeyebilir. Görüldüğü üzere soy, “mensubiyet şuuru” uyandırabilecek olan unsurlardan sadece biridir ve diğer unsurlar gibi o da “olmazsa olmaz” değildir.
“Türk birliği” demek olan Turan ise ırk ve ırkçılıktan tamamen farklı bir kavramdır.
Turancılık, kendilerini Türk kabul edenlerin birlik olmasını istemektir.
Ortak özellikler taşıyan insanlarda “mensubiyet şuuru” oluşturmaya çalışmak da elbette Turancılık ülküsüne dâhildir. Mensubiyet şuuru uyandırmak ve ortak şuur taşıyanlar arasında da birlik kurmak. Bunun ne Hitler ırkçılığıyla ilgisi vardır, ne de ABD’deki ırk ayrımcılığıyla. Türklük bilinci oluşturmak ve Türklerin birlikte hareket etmesini sağlamak istiyoruz. Bunun nesi kötü, neresi eski? Neresi güncel değil?
Türk devlet ve toplulukları arasında birlik kurma arzusu, Türkiye’yi, Türkiye’nin meselelerini ihmal etmek anlamına da gelmez. Kavramları ve meseleleri birbirinden ayırarak düşünürsek hem daha doğru sonuçlara ulaşırız, hem de daha az kavga ederiz.

Yazar hakkında

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun

1943 yılında İzmir'de doğdu. Babası Kıbrıslı, annesi Kastamonuludur. .Halen, 2010 yılında emekli olduğu Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde, dışarıdan ders vermektedir. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun'un Türk dili, edebiyatı, Çağdaş Türk Lehçe ve şiveleri konusunda pek çok eseri ve makalesi bulunmaktadır. "Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları" isimli çalışması ile araştırma dalında Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) tarafından ödüle layık görüldü. (2016)

Yorum yazabilirsiniz