Çin-Doğu Türkistan

Tarih boyunca birçok Türk devletinin idaresinde olan Çin’in bazı bölgeleri bugün de 20 milyon Türk’ün asırlardır yaşadığı doğma topraklardır. Hun ve Köktürk Devletleri zaman zaman bu bölgeleri ellerinde bulundursa da 840 tarihinde Uygur Türkleri  daha önce yaşadıkları Moğolistan’ı terk ederek Doğu Türkistan’da Turfan ve Hoço merkezli Uygur Devleti’ni kurarak 12 asırdan bu yana bölgede  yurt tutmuşlardır.  Doğu Türkistan aynı zamanda Karahanlı Devleti’ne de merkezlik yapmıştır.  Bu dönemde Kaşgar dünyanın sayılı kültür ve sanat merkezlerinden biridir.

1.664 897.171 km2’  yüzölçümüyle Asya’nın merkezinde yer alan Doğu Türkistan’ın bu tarihî ve coğrafi adı, 1876’daki Çin Mançu istilasından sonra, 1884’te, yeni toprak anlamına gelen “Shinkyang (Xinjiang)” olarak değiştirilmiş ve 1949’da vuku bulan Komünist Çin işgalinden sonra da, 1955 yılında Sincan – Uygur Oto­nom Bölgesi olarak bugünkü idari statüsü kazandırılmıştır. Ancak bu isim çoğu zaman eleştirilmekte, Doğu Türkistan isminin kullanımına Pantürkizmi canlandırır gerekçesiyle  karşı çıkılmaktadır.

Stratejistler tarafından Asya’nın kalbi olarak nitelendirilen Doğu Türkistan, jeopolitik ve stratejik konumu, fizikî coğrafyası, tarihî geçmişi, etnik yapısı, kültürel değerleri ve dinî inançlarıyla Türk-İslâm dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Uluslararası ilişkiler açısından Doğu Türkistan, kuzeyde Rusya, batıda Batı Türkis­tan’ı oluşturan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, güneyde Afganistan, Pakistan, Hin­distan ve Tibet, doğuda Çin, kuzeydoğuda Moğolistan ile ortak sınıra sahip olması do­layısıyla, Orta Asya’da çok önemli bir stratejik konuma sahiptir. Uzakdoğu ile Avrupa’yı, Sibirya’yı, Güney Asya’yı birbirine bağlayan tarihin en eski İpek Yolu diye bilinen büyük ticaret yollarının kavşağı durumundadır. Uzun tarihi boyunca Doğu Türkistan, iç ve Orta Asya’da kurulmuş birçok Türk imparatorluklarının ve hanlıkların merkezi veya asıl unsu­runu teşkil eden feodal krallıklar olarak var olmuştur.

Doğu Türkistan halkı, Türk dilinin muhtelif lehçelerini konuşan ve Arap alfabesini kullanan, Uygur, Kazak ve az sayıda Kırgız, Özbek gibi Türklerden oluşmaktadır. Uygur Türklerinin nüfusu resmi olarak 12 milyon civarındadır. Çin’in haricinde yaşayan Uygur sivil toplum örgütlerine göre Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin sayısı 20-25 milyonu bulmaktadır. Doğu Türkistan’da ikinci büyük Türk grubunu 1.5 milyonluk nüfuslarıyla Kazak Türkleri oluşturmaktadır. 300 bin civarındaki nüfuslarıyla Kırgızlar ve 100 bin civarında nüfuslarıyla Özbek ve Tatarlar diğer Türk gruplarıdır.

Doğu Türkistan haricinde Çin’in muhtelif bölgelerinde küçük gruplar halinde Türk varlığı bulunmaktadır. Çin’in Kansu bölgesinde yaşayan Salır Türkleri aslında 14. yüzyıldan itibaren Harezm, Semerkant bölgesinden Çin’e göç eden Oğuz Türklerinin bir koludur. Yaklaşık 150 bin civarında nüfusları olan Salırlar Müslüman’dır. Çok küçük bir grup da Doğu Türkistan’ın İli bölgesinde yaşamaktadır. Uzun süre Oğuz Türklerinden ayrı kaldıklarından ötürü Salır Türkçesi ayrı bir dil grubu olacak kadar farklılaşmıştır.

Kansu bölgesinde yaşayan bir diğer Türk grubu Sarı Uygurlardır. Budist olan Sarı Uygurların sayısı 20 bin civarında olup dilleri Hakas Türkçesine yakındır.

Fuyu Kırgızları, Çin’in Mançurya bölgesinde Fuyu nahiyesinin çevresindeki köylerde yaşayan ve bugün itibarıyla sayıları bin civarında olan bir Türk topluluğu olup, dilleri daha çok Hakas Türkçesine benzemektedir. Çin’de yaşayan Uygurların dilinin resmi statüsü bulunmaktadır. Diğerleri konuşma dili seviyesinde olup tehlikedeki Türk dilleri arasında yok olmayla karşı karşıyadırlar. Çincenin sıkıştırması sonucu dillerinin prestiji düşen halk ana dili yerine Çince kullanmaktadır. Sarı Uygur ve Fuyu Kırgızları Budist olup diğer Türkler ise Müslümandır.

56 farklı etnik grup bulunan Çin’de Uygur Türklerine yönelik baskılar tarih boyunca sürmüştür. 1759 yılında Çin-Mançurya Devleti idaresine giren Doğu Türkistan’da Türkler 1863-1876, 1932-1937 gibi kısa aralıklarla yönetimi ele geçirmiş ve kendi devletlerini kurmuştur. Çin’e hakim olan komünist Çin kuvvetle­ri, I949’da, Stalin’in de onayıyla Doğu Türkistan’a girmiş, bu tarihî Türk ülkesini res­men işgal etmiştir. 1944-1949 yılları arasında kurulan Doğu Türkistan Devleti’ni ortadan kaldırmıştır. Çin baskıları karşısında zaman zaman ayaklanan Uygur Türklerinin direnişi Çin yönetimleri tarafından çok kanlı şekilde yüzlerce binlerce Türk’ün öldürülmesi, tutuklanması, işkencelere tabi tutulmasıyla bastırılmıştır. Doğu Türkistan’da 64 yıldır irili ufaklı çok sayıda olay ortaya çıkmıştır. Bunların en önemlileri 1990’te Barın, 1997’de  Gulca ve  2013’te  Urumçi’de yaşanmıştır. Özellikle 2017 yılından itibaren Çin’de Uygur Türklerine yönelik baskılar artmış, yüzbinlerce kişi asılsız suçlamalarla takibata uğramış ve cezaevlerine konulmuştur.

Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri arasında sufilik geleneği Ahmet Yesevi’den bu yana canlı bir şekilde yaşamaktadır. Komünist yönetimler döneminde baskı altına alınan dinî hayat bazı radikal grupların Uygur Türkleri arasına girmesine sebep oldu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Doğu menşeli Selefilik akımı Kafkasya, Orta Asya ve oradan Doğu Türkistan’a kadar yayıldı. Afganistan ve Pakistan’daki terör bataklıklarından bazı unsurların Özbekistan Kırgızistan arasındaki Oş bölgesine, Fergana vadisine sızdıklarını görüyoruz. ABD’nin Rus işgali sonrası Afganistan’da çoğu zaman bu örgütleri desteklemesi 2001’deki ikiz kule saldırılarıyla hem kendi başına bela olmuş, hem de Orta Doğu ve Orta Asya devletlerini zor duruma düşürmüştür. Çin çoğu zaman burada yaşayan masum insanları da radikal dinî terör örgütü mensubu olmakla suçlayarak baskı altına almaktadır. Çin’in Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yönelik uyguladığı baskıcı politikalar karşısında Türk ve İslam dünyasının yeterli tepkiyi vermemesi de dikkati çekmektedir. Dünya nüfusunun beşte birlik bölümünü oluşturan Çin son dönemde yaptığı hamlelerle dünya siyaseti ve ekonomisinde ABD karşısında denge unsuru olarak ortaya çıkmaktadır. Avrasya ve Afrika açılımıyla Türk ve İslam dünyasında kendine siyasi ve ekonomik ortaklar bularak hızla ilerlemektedir. Türk cumhuriyetlerinin bir kısmının da üye olduğu, zaman zaman Türkiye’yi yönetenlerin de girmeyi arzu ettikleri Rusya ile birlikte oluşturdukları Şanghay işbirliği Örgütü en önemli paktlardan biridir.

Yazar hakkında

Prof. Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ

Prof.Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ, 1963 yılında Giresun’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini memleketinde tamamladı. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 1989’da Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un danışmanlığında hazırladığı Atebetü’l-Hakayık Grameri başlıklı yüksek lisans tezini savunarak “bilim uzmanı” unvanını aldı.

Yorum yazabilirsiniz