Tacikistan
Orta Asya cumhuriyetleri arasında en fakir ülke olan Tacikistan’ın 9 milyona yaklaşan nüfusunun yüzde yirmisi Türklerden oluşmaktadır. Tacikler, Türk halkları gibi, Orta Asya’da yerleşik Soğdlar vd. İrani halklarla birlikte bölgenin sahipleri ve mirasçılarıdır. Tacikistan, Afganistan ve Özbekistan’da yaşayan Tacikler, Sünni anlayışa sahip oldukları için aynı etnik kökene sahip İran’daki Farslarla anlaşamazlar. Bu yönüyle Türk dünyasıyla iş birliği yapmaları daha kolaydır. Özbekistan’daki Tacik ve Tacikistan’daki Özbek nüfus, oran itibarıyla birbirine denktir. Türk-İran ortak kültürel yaşamı Tacikistan sınırları içinde Özbekler aleyhine, asimetrik biçimde de olsa sürmektedir. Tacikistan yönetiminin Özbekistan’a yönelik olarak bazı asılsız talepleri sorun alanlarından biridir. Buhara ve Semerkant’ta yaşayan bazı Tacik kökenli Özbek vatandaşları üzerinden bu şehirleri Tacikistan’a bağlama çabaları kabul edilemez.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1991’de bağımsızlığını kazanan ülkede başlangıçta bir iç savaş yaşanmasının ardından tek adam yönetiminde seküler-ulusalcı, otoriter bir rejim tesis edildi. Zayıf bir ekonomiye sahip, enerji sorunu yaşayan, Rusya ve Çin arasında ‘sıkışan’, Rusya’ya her alandaki bağımlılığını Çin, İran ve Batı kartıyla tolere etmeye çalışan, Çin dışında bütün komşularıyla sorunları bulunan Tacikistan’ın durumu iç dengeler açısında da ‘kırılgan’dır. Rus Kiril alfabesini kullanan Tacikistan’da Tacik millîyetçiliği tarih yazımı ve ulus oluşturma işinde kullanılmaktadır. ABD ile ilişkiler daha çok Rusya’yı dengede tutmaya yöneliktir. İyi yetişmiş insanların çoğunlukta olduğu azınlıkların ülkeyi büyük oranda terk etmesi ve var olan koşullarda geri dönüş yapmaması da Tacikistan’ın her alandaki gelişme çabalarını olumsuz yönde etkiledi. Tacikistan’ın denizlere kapalı, iç ve dış ulaşım imkânları yetersiz, bağımlı ve zayıf ekonomisi, otoriter yönetimiyle ‘parlak bir gelecek vadeden birikim ve potansiyele sahip olduğu’ söylenemez. Tacikistan için tek yol, demokrasinin ve komşularıyla barış ortamının bütünüyle tesis edildiği, büyük güçler arasındaki dengenin duyarlıkla korunduğu, ekonomik ve teknolojik gelişmelere uygun barışçı bir zeminin yaratılmasıdır. Kısa, hatta orta vadede böyle bir hedefe ulaşmanın güçlüğü de açıktır.
Yorum yazabilirsiniz